Bu yazımızda korunmaları ve gelecek nesillere aktarılmaları gereken kültür mirasının sergilendiği ve/veya depolandığı müze, kütüphane ve arşiv ortamlarında iç mekan konfor koşularının kültür mirasına olan olası etkileri ve çözüm önerilerinin bir kısmı vurgulanacaktır.
Kültürel miras eserleri geçmişten geleceğe ışık tutmaktadır. Bu nedenle mutlaka korunması gereken toplumsal bellek niteliğindeki varlıklardır. Bu kıymeti eserlerin sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere ulaştırılması konservasyon ve restorasyon uygulamaları ile mümkün olabilmektedir. Çünkü zaman içinde tarihi eseri oluşturan malzemede yıpranma süreci gelişmektedir. Bu süreçte, uygun olmayan çevresel koşulların tetiklemesiyle eserlerin yıpranmaları, aşınmaları, teknik özelliklerinin değişmesi ve bunun doğal sonucu bozulmalar meydana gelir. Uygun olmayan çevresel koşullar; eserin bulunduğu ortamın iklimsel etkileri, sıcaklık, nem, ışık, toz, titreşim, hava akım hızı ve diğer mekanik ve atmosferik etkilerdir. Kültürel mirasın bulunduğu yapılarda diğer önemli husus ise insan etkisidir. Tarihi eserlerin bulunduğu mekanlardaki çalışanların , kullanıcıların, ziyaretçilerin kasıtlı veya kasıtsız olarak eserlere verebileceği zararlar gözardı edilmemelidir. Özellikle olumsuz çevre koşullarının meydana gelmesinde olası riskleri öngörememe ve tedbir almama (ihmalkarlık), sabotaj gibi insan etkileri eserlerin bozulmasına etki eden önemli bir faktördür.
Organik ve inorganik nitelikteki eserler farklı depolama koşulları gerektirmekte ancak pek çok binada bu önemli ayrıntıya dikkat edilmemektedir. Eserler karakteristik yapılarına göre ayrı ayrı sınıflandırılarak ideal iç konfor koşullarında bulundurulmaları gerekmektedir. İç koruma koşullarında;
Mevzuatta yer alan “Depolardaki eserler sağlıklı bir şekilde korunur, depolar bilimsel standartlara imkân verecek şekilde düzenlenir” hükmü gereğince sergilenen ve depolanan tarihi eserlerin koruma koşullarına dikkat edilmelidir.
Teşhir salonlarında metal, cam, tekstil vb. objeler aynı ortamda sergilenmektedir. Aynı gruptaki objeler bir arada sergilenemiyorsa en azından organik ve inorganik objelerin farklı mekanlarda sergilenmesi sağlanmalıdır. Çünkü bu objelerin her biri farklı bağıl nem ve sıcaklık gerektiren koşullarda saklanmalıdır.
İç mekandaki sıcaklık ve bağıl nem “yapı içinde yapı” olarak tarif edilen vitrinlere/kapalı dolaplara geç yansıdığından vitrin içindeki objelerin bozulmalarını önleyecek, gerek sıcaklık gerek bağıl nem kontrolünü sağlayacak vitrin/dolap içi otomatik konfor kontrol sistemi (otomasyon sistemi) kurulmalıdır. Gerekli bütçe sağlanamıyorsa doğal havalandırma yöntemleri uygulanmalıdır. Çevre koşullarına çok duyarlı eserler vitrinlere konulmalıdır.
Organik eserlerin çerçevelenerek duvara asılmak suretiyle sergilenmesi durumunda duvar ve eserler arasına nem kesici bir tabaka koyulmalıdır.
Vitrinlerde/dolaplarda yoğuşmayı önlemek amacıyla konan silika jeller giderek nem emme özelliğini kaybedeceğinden, malzemenin teknik verileri doğrultusunda belirli sürelerde yenisi ile değiştirilmelidir.
Vitrin/dolap ve salon ortamında tespit edilen bağıl nemi düşürmek için sıcaklığın standart seviyeye yükseltilmesi gerekmektedir. Bu parametreler birbiriyle ters orantılı olarak değişkenlik gösterir.
Bağıl nem ve sıcaklık dalgalanmasının engellenmesi ile bağıl nem ve sıcaklığın optimum koşullarda tutulması ile sürekli bir konfor ortamı sağlayan otomasyon sistemlerinin iç mekan ve depolama alanlarında tesisi gerekmektedir.
Işık etkilerinden korunmak amacıyla periyodik ölçümler yapılmalı, objeler doğal ışık kaynaklarından uzaklaştırılmalı, pencerelere perde, filtre gibi ışık etkilerini minimize edici uygulamalar yapılmalıdır.
Toz hem yangına, hem eserlerin mekanik bozulmasına hem de mikrobiyolojik aktiviteye zemin hazırlayacağından toz izleme ve kontrolü sağlanmalıdır.
Hava kirliliği etkilerinin azaltılmasına yönelik havalandırma ünitelerinin periyodik kontrolü; otomatik havalandırma bulunmuyorsa asitsiz paketleme ve salınım yapmayan dolap/ vitrin malzemesinin kullanılması sağlanmalıdır.
Elbette bu sayılan iç ortam koşullarına yönelik uygulamalar pasif ve aktif konservasyon uygulamalarıyla çok daha zenginleştirilebilir. Örneğin bağıl nemin yüksek olduğu bir ortamda pasif koruma yöntemi olarak eserin bulunduğu vitrine silika jel uygulamaları, ortama ise aktif koruma yöntemi olarak kontrollü otomasyon sistemlerinin / nem alıcı dehumidifier cihazların yerleştirilmesi; eğer bağıl nem düşük ise yine vitrine dengeleme unsuru olarak silika jellerin konulması, mekana ise bitkiler, su dolu kaplar ya da su emdirilmiş pamuk gibi malzemelerin / ortama nem verici humidifier cihazların yerleştirilmesi; esere yönelik tahribatsız korumayı sağlayacaktır.
Önleyici koruma; uygun çevre koşulları; depolama, sergi, paketleme, nakliye, kullanım, bakım prosedürleri; entegre zararlı yönetimi ve acil durum hazırlık ve müdahale planları içermelidir. Bu politikaların ve prosedürlerin uygulanması yoluyla kültürel varlıkların bozulması ve hasar azaltması yoluna gidilmelidir. Önleyici koruma, kültürel varlıkların ömrü boyunca devam eder ve aktif restorasyon müdahalelerinin ardından da devam eden bir süreçtir.
Önleyici korumada koruyucu hekimlik gibi öncelikle hastalığın teşhisi ve belgelenmesi önemlidir. Hastalık teşhisinin yapılabilmesi için kültürel mirasın bulunduğu tüm alanlarda sürekli izleme, sorunun tespiti, bu soruna yönelik koruma politikalarının geliştirilmesi ve sürekli gözden geçirme döngüleriyle koruma sağlanmalıdır.